Enflasyon ve gecikme faizi oranları arasındaki fark, ek tazminat davasıyla talep edilebilir!
Enflasyonun hızla yükselmesinin, faiz alacakları bakımından hukuken şöyle bir etkisi ortaya çıkmaktadır. Para borcunu zamanında ödemeyen kişiye, kanun gereği, gecikme süresi ile orantılı olarak faiz ödenmesi gerekir. Ödenecek gecikme faizi ile ilgili olarak taraflar arasındaki sözleşmede başka bir özel düzenleme yoksa, kanun gereği; ticari olmayan işlerde yıllık %9, ticari işlerde ise yıllık %15,75 oranında faiz ödemesi yapılır. Dikkat edin bu oranlar yıllıktır.
Hâlbuki öyle günlerden geçiyoruz ki, resmî rakamlara göre dahi, bazen bir iki ay içerisinde bu faiz oranlarının üzerinde enflasyon gerçekleşmektedir. Ekonominin bu yapısı, para borçlusu olan kişilerin borçlarını geç ödemeleri için teşvik edici bir durum ortaya çıkarmaktadır.
Düşünün 100.000 TL borcunuz var. Borcunuzu altı ay geç öderseniz, ticari bir alacak olsa bile ödeyeceğiniz yasal faiz oranı altı ay için en fazla %8 civarıdır. Hâlbuki altı aylık süreçte gerçekleşen enflasyon oranı resmî rakamlara göre dahi neredeyse %35-40 civarındadır. Para borçlusu, parayı elinde tutsa, faize yatırsa ya da başka bir işinde kullansa ve borcunu altı ay gecikmeli olarak faiziyle ödese, bu işten karlı çıkmaktadır. Alacaklı taraf ise, kendisine ödenen faiz miktarından çok daha fazla zarara uğramaktadır.
İşte bizim hukukumuzda, faiz ödemesinin gerçek zararı karşılamadığı durumlarda ek tazminat talep etme imkânı vardır. Alacağını geç tahsil eden kişiler, kendilerine ödenen yasal faiz oranıyla ülkede gerçekleşen enflasyon oranı arasındaki farkı, ek tazminat davası açarak talep edebilirler.
Yakın zamanda Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelen benzer bir olay şöyleydi: Hazine’den alacağı olan parayı geç tahsil eden bir şirket, kendisine ödenen gecikme faizinin bu gecikme sürecinde gerçekleşen enflasyon oranından düşük kalması sebebiyle, ödenen faizin zararını karşılamaya yetmediğini, gerçekleşen enflasyon oranıyla kendisine ödenen faiz oranı arasındaki farkın ek tazminat olarak kendisine ödenmesini talep ederek dava açmıştır.
Şirketin açtığı bu dava da önce Yargıtay, “enflasyonun faiz oranından yüksek olması, ek tazminat ödenmesi için tek başına yeterli değildir” diyerek davayı reddetti. Ancak, Şirket’in Avukatı pes etmeyip bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karar sonucunda Şirket, ek tazminat alma imkânına kavuştu. Çünkü Anayasa Mahkemesi bu kararında; Yargıtay’ın faiz oranıyla enflasyon oranı arasındaki farkın zarar olarak talep edilemeyeceği yönündeki yerleşik uygulamasının Anayasal hak ihlali olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de uygulamaları doğrultusunda Yargıtay’ın bu tür davalarda faiz oranıyla enflasyon oranı arasındaki farkı zararın ispatı bakımından yeterli kabul edip tazminat ödenmesine karar vermesi gerektiği yönünde önemli bir içtihat oluşturdu (AYM, 25.01.2018, 2014/2267 Başvuru Numarası).
İçinde bulunduğumuz süreçte, para alacaklarını geç tahsil eden kişiler, kendilerine ödenen yasal faiz oranının gerçek zararlarını karşılamak için yeterli olmadığı ve enflasyon oranı ile kendilerine ödenen yasal faiz oranı arasındaki farkın da tazminat olarak kendilerine ödenmesi gerektiği iddiasıyla dava açılabilir, bu emsal kararı dayanak olarak gösterebilirler.
Bazı Yargıtay dairelerinin bunun ötesinde ayrıca somut ispat arayarak davayı zorlaştırmasını Anayasal hak ihlali olarak gören bu Anayasa Mahkemesi kararı sebebiyle Yargıtay uygulaması değişmek zorundadır. Nitekim bazı Yargıtay Daireleri bu karara atıf yaparak aksi yöndeki yerleşik içtihatlarını değiştirmişlerdir.
Örneğin;
Yargıtay 15. HD, 15.03.2021,
2020/967 E., 2021/859 K.
Ancak bugün itibariyle Yargıtay’ın daireleri arasında önemli bir içtihat farklılığı bulunmaktadır. Yargıtay, bu çelişkili içtihatları Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğrultusunda birleştirmelidir.
06.05.2022
Doç. Dr. Umut Yeniocak